Ergenlik ve Cinsellik
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 10-19 yaş grubu “ergen”, 15-24 yaş grubu ise “genç” olarak tanımlanmaktadır. Ergenlik ve gençlik dönemlerine ait yaşların kesişmesi nedeniyle de 10-24 yaş grubu, “genç insanlar” olarak değerlendirilmektedir. Aslında ergenlik için bir yaş sınırı getirmek zordur çünkü bedensel, ruhsal ve toplumsal gelişim her insanda aynı yaşlarda olmaz.
Ergenlik, çocukluk ile yetişkinlik arasındaki fiziksel, duygusal, sosyal ve bilişsel değişikliklerle belirlenmiş dönemdir. Ergenlik dönemi, iniş çıkışlarla dolu, fırtınalı ve sık sık kesintiye uğrayan bir gelişmeler çağı olarak da tanımlanabilir. Eski Yunan’da Aristotales, gençlerin değişkenliğinden söz eder ve gençleri; mantıksız, dürtüsel, tutkularına yenilen ve eleştiri kabul edemeyen birey olarak tanımlar. Ünlü filozof Socrates ise; “şimdiki çocuklar lüksü seviyorlar, kötü davranışları var ve otoriteyi küçümsüyorlar. Büyüklerine saygı göstermiyor ve eğitimin yerine aşktan bahsetmeyi tercih ediyorlar. ” der. Bu döneminin en önemli psiko-sosyal yanı, kimliğin kazanılmasıdır. Kimliğin önemli bir bileşeni de cinsel kimliktir ve gençlerin bedensel değişimlerine cinsel davranışlarındaki değişiklikler de eşlik eder. Genellikle kendi bedenine ilgi ile başlayan bu süreç, çevresindeki kişilere yönelen cinsel bir merakla devam eder. Bu yaşlarda flört adeta bir oyundur, yüzeysel, beğenmeyle sınırlı ve kısıtlıdır.
Şu bir gerçek ki ilk ve en önemli ilişki deneyimimizi annemizle yaşarız. Bu, bizim ilişkinin ne demek olduğunu anlamamıza yardımcı olur. İhtiyaçlarımız değiştikçe babamız ve ailenin diğer bireyleri önemli rol oynamaya başlar. Zamanla gittikçe artmakta olan duygusal, entelektüel, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarımızı tatmin edebilmek için hayatımıza daha çok insan sokmaya başlarız, bu ihtiyaçlarımız tatmin olunca bir bütün olduğumuzu hissederiz. Ergenlikte ise ilk ilişki, kısa veya uzun süreli olabilir. İlişkinin süresi, gençlerin duygularının yoğunluğu ile ilişkili değildir. Ergenlik çağına özgü normal krizler arasında ilk aşk denemelerinin yarattığı düş kırıklığı, reddedilme, terk edilme korkuları ve deneyimleri ile baş etme güçlükleri oldukça önemli bir yer tutar. Ebeveynlerin gence karşı tutumları bu büyüme krizlerinin çözülmesi veya derinleşmesini belirlemede çok büyük bir önem taşır. Anne babalar, çocukları büyüyüp, bağımsız bir birey mi olsun, yoksa çocuk kalıp kendilerine mi bağımlı olsun çelişkisini yaşarlar. Özellikle de cinsellik, çocuklara doğduğu andan itibaren tehlikeli ve uzak durulması gereken bir konu olarak anlatılır. Ergen de çelişkili duygular yaşamaktadır. Büyüyüp yetişkinin sorumluluklarını mı alsın yoksa, çocuk kalarak çocukluğun güvenli, korunan sıcaklığı içinde mi yaşasın? İki ayrı dünya arasında bocalayan ergen, yoğun ve karmaşık duygular içinde kimi zaman uygun olmayan davranışlar gösterebilir çünkü ergenlik dönemi genel olarak mantığın değil duyguların ön planda olduğu bir dönemdir.
Tipik bir ergenin duygusal dünyası, olayları genellikle olduklarından çok daha iyi ya da çok daha kötü olarak değerlendirir. Örneğin hiçbir şey, ilk kez aşık olmaktan daha heyecanlandırıcı ve hiçbir şey ilk kez aşkı kaybetmekten daha çaresizlik verici olamaz. Bu durumlarda gençlere aşırı tepki verip, kızmamak gerekir. Burada, yalnızca zaman ve daha çok yaşam deneyimi bireye yardımcı olabilir. Fikrinizi almak istediğinde, önce ona duygularını sorun: ‘şimdi ne hissediyorsun?‘ ya da ‘işler istediğin gibi gitmezse ne hissedersin?’, ‘annen/baban olarak ne yaparsam sana iyi geleceğini düşünüyorsun?’…vb. Birçok ebeveyn, çocukları onlarla bir şeyler paylaştığında ‘Sen de çok abartıyorsun!’, ‘….olsa ne olacak, sonunda ölüm yok ya!’ gibi söylemlerde bulunuyorlar. Bu gibi söylemlerin anne-baba ve çocuk arasındaki mesafeyi artırmak haricinde bir işe yaramadığına emin olabilirsiniz. Unutmayınız ki ergenlik, bireyin oldukça zayıf ve duyarlı olduğu bir süreçtir.
Kentlerin hızlı büyümesi, çatışmalar, göçler, savaşlar, ekonomik zorluklar ve aile bağlarının zayıflaması, genç kız ve erkeklerin daha erken yaşlarda cinselliği yaşamasına neden olmaktadır. Cinselliği giderek daha erken yaşta yaşamaya başlayan ergenler; cinsellik, kontraseptif (doğum kontrol) yöntemler ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarla ilgili yeterli bilgiye sahip olamadıkları için, yüksek oranda istenmeyen gebelik ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyon riskine maruz kalmaktadır. Buna bağlı olarak, cinsel tutum ve davranışların olumsuz sonuçlarıyla sık karşılaşmaktayız. Yapılan çalışmalara göre ergenlik dönemi sorunlarının özellikleri yıllar içinde değişiklik göstermektedir. Ergenlerin bugün en sık karşılaştıkları sorunlar; depresyon ve intihar eğilimi, anksiyete ve davranış bozuklukları, kazalar, şiddet, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, plansız gebelik, alkol ve madde bağımlılığı, şişmanlık ve beslenme bozuklukları gibi en azından kısmen önlenebilir sorunlardır. Bu yaş grubunda intihar, ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde intihara bağlı ölümler, 15-25 yaş grubunda diğer yaş gruplarına göre her zaman daha yüksek oranda görülmektedir.
Anne ve babalar, sürekli değişen ruh hali sergileyen ergen karsısında kendilerini çaresiz hissedebilir. Gence ulaşabilmek için öncelikle dostça yaklaşılmalı, onu anlamaya çalışmalı, müdahaleci olunmamalı, öğüt vermek yerine onu dinlemeli ve konuşması için ona fırsat verilmelidir. Anne-babalar çocuklarının cinselliği keşfetme çabasını doğal karşılamalı ve ani değişikliklere kendilerini hazırlamalıdırlar. Ergenlik aşkları çoğu zaman geçicidir, onun için ergenin aşkına karşı çıkmak yerine onu doğal akışına bırakın, çocuğunuzun ihtiyaç duyduğunda yanında olacağınızı bilmesini sağlayın. Sürekli kendi düşüncelerinizi anlatmak yerine onu dinleyin. Böylece aşkın; yaşamdan, ideallerden, gelecekten fedakârlık gerektiren bir duygu değil, aksine insana yeni değerler katan, gelecek için daha çok destek veren bir duygu olduğunu fark edecek, hatalardan uzak duracaktır.