Cinsellik
21. yüzyılı yaşıyor olmamıza rağmen cinselliği hala ayıp, yasak ve günah olarak gören ve bu konuda genellikle kendimizi ifade etmekte güçlük çeken bir toplumuz. Tam da bu nedenle başlangıcı insanlık tarihine kadar uzanan cinsellik kavramı, hala birçok anne babanın, hatta öğretmenlerin bile yok saymayı tercih ettiği ve konuşmaktan kaçındığı bir konudur. Bunun en önemli nedeni ise cinsel eğitimin seks eğitimi ile karıştırılmış olmasıdır. Bu koşullar altında cinsellik, üzerinde en az konuşulan ve yazılan ancak en çok düşünülen ve endişe duyulan bir konu olarak kalmıştır.
Çocukların dünyaya nasıl geldiği ile ilgili bir ödev hazırlayan çocuk, eve geldiğinde bu konuyu babasına sorar.
“Baba, ben nasıl dünyaya geldim?”
Baba yanıt verir: “Seni leylekler getirdi, biz de çok mutlu olduk ve seni büyüttük.”
Tatmin edici bir yanıt alamayan çocuk hemen büyükbabasına gider ve sorar, büyükbaba: “Babanı çöplükte bulduk, bir ağlama sesi duydum ve yanına gittim, baban orada bir sepetin içinde duruyordu. Hemen alıp eve getirdim ve büyüttük.”
İstediği yanıtı bir türlü alamayan çocuk çaresizlik içinde ödev kâğıdına şunları yazar; “Öğretmenim, bizim ailede son iki kuşaktır normal doğuma rastlanmamıştır. Daha öncesini soracak kişi olmadığı için bilemiyorum.”
Ünlü Fransız deneme yazarı Montaigne ‘Cinsel eylem insanlara ne kötülük etti ki kimse utanmadan söz edemiyor ondan, ciddi ve edepli konuşmalarda yer verilmiyor ona?’ der. Gerçekten de çocuklarımıza doğduğu andan itibaren cinselliği tehlikeli ve uzak durulması gereken bir konu olarak anlatıyoruz. Oysa çocuğun cinsel eğitimi evde, ailede başlar. Öncelikle anne-babaların kendilerinin cinselliği doğal olarak kabul etmeleri ve ev hayatı içerisinde çocuklarına da bunu yansıtmaları gerekir. ‘Cinsellik’ sadece seks demek değildir, cinsellik sevginin paylaşılmasıdır, kişinin doğuştan getirdiği cinsiyetine ait bütün özellikleridir ve insan kişiliğinin doğal ve ayrılmaz bir parçasıdır. Cinselliğin sevgi dolu yönünün yansıtılması toplumun ruh sağlığını da olumlu yönde etkileyecektir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), cinsel sağlığı, “cinsel yaşamın bedensel, ruhsal, zihinsel ve sosyal açıdan bir bütün olarak ele alınması yoluyla kişilik iletişim ve sevginin olumlu yönden zenginleşmesi ve güçlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde ise cinsel hayatı aktif olan her on kadından sekizi, her on erkekten yedisi, hayatının belli bir döneminde cinsel sorun yaşıyor. Yapılan araştırmalar, çocukluk dönemini baskı altında geçiren, cinselliğin ya da cinsel istek ve arzuların ifade edilmesini ayıp, yasak veya günah olduğunu düşünen kadınların ya da erkeklerin sayısının her geçen gün arttığını gösteriyor.
Toplum olarak sağlıklı nesiller yetiştirmek; bedensel, ruhsal, zihinsel, sosyal ve cinsel yönden kendisi ve çevresi ile barışık bireyler yetiştirmekle mümkündür. Bu nedenledir ki cinselliğin çocuk gelişimindeki önemi göz ardı edilemez. Bebeğin, annesi tarafından emzirilirken, bakımı yapılırken sevildiğini, korunduğunu hissetmesi, temel güven duygusunun oluşmasını sağlamaktadır. Bebeğini beslerken kucağına alan, günlük bakımını yaparken ona gülümseyen bir anne bebeğinin kendine güvenmesini ve böylece bebeğin de kendisini sevilen, beğeni uyandıran bir varlık olarak hissetmesini sağlamış olur. Karnı doyduğunda hissettiği haz, cinsel bölgelerine dokunulduğundaki hazzı, vücudunu tanımasını sağlamaktadır. İlerleyen yıllarda bebeğinin altının değiştirilmesi haz kaynağı olmaya başlar. İşte hayatının bu aşamalarından itibaren bebek cinselliği öğrenmeye başlar. Kendi cinselliğine karşı merak içinde olan bebeğe ilk cinsel eğitimi, farkında olarak ya da olmayarak anne babalar vermektedir. Bu nedenle anne-babalar çocuklarının yanında sarılmalı ve birbirine dokunmalıdır. Ayrıca yine birlikte televizyon izlerken cinsellikle ilgili bir sahne çıktığında hemen kanal değiştirilmesi çocuğun cinselliği kötü ve olumsuz olarak algılamasına ve daha çok merak ederek yanlış yollara sapmasına yol açabilir. Aile içinde anne-babasının birbirine sevgisini ifade ettiğini gören bir çocuk hem cinselliği normal olarak algılayacak hem de ileride daha sağlıklı ilişkiler kurabilecektir.
Çocuklar ve ergenler, ailesinin dışında öğretmen, arkadaşlar, televizyon, internet, müzik, kitaplar, reklamlar ve oyuncaklar gibi bir çok kaynaktan cinsellikle ilgili davranış ve değerler hakkında mesajlar almaya ve bilgiler öğrenmeye devam ederler. Ancak bu tür kaynaklardan alınan mesajlar, cinsellikle ilgili tam ve doğru bilgileri içermeyebilir. Aynı zamanda, bu tür kaynaklarda cinsellik bir şaka ya da alay konusu yapılabilir ya da cinselliğe küçültücü bir olay olarak bakılabilir. Unutmayalım ki cinsel dengenin bozulmasıyla sadece cinsel hayat etkilenmez, toplumsal yapımızı bir arada tutan saygı, güven ve en önemlisi sevgi kavramı da etkilenir.
Özet olarak cinsellik; bizim insan olarak ne olduğumuzun bir ifadesidir;
- Bedeni ve aklı içeren temel bir içgüdüdür.
- Değerlerimiz, tutumlarımız, inanışlarımız, davranışlarımız, fiziksel görünümümüz, düşüncelerimiz, duygularımız, kişiliğimiz ve sosyalleşme alanlarımızla şekillenir.
- Biyolojik ve psikolojik süreçlerden, sosyal normlardan, aile yapısından, kültürden ve dinden etkilenir.
- Diğer canlılardan farklı olarak üremenin yanı sıra, cinsel zevk almayı ve vermeyide içerir.
- İnsana sevilmeye değer olduğu duygusunu verir; bir başka açıdan kadınlığın ve erkekliğin onaylanmasıdır.
- Tüm insanlara özgü olup bütün yaşamı kapsar.