Anı Yakalamak…
The Economist dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, 18 ile 21 yaşları mutluluğun en yüksek yaşandığı dönemi oluşturuyor. Bu araştırmayı, Pennsylvania ve Stanford Üniversiteleri tarafından mutluluk ve anlamı üzerine yaklaşık 10 milyon kişi ile yapılan inceleme de doğruluyor. Çıkan sonuçlardan bir diğeri de mutluluğun 46 ve 50 yaş aralığında, en düşük seviyesine gerilemeye başlaması. Bunun sebebi ise, kaygı ve hayal kırıklığının bu yaşlarda zirveye ulaşıp mutluluğa farklı anlamlar yüklenmesine sebep olması. Ardından ilginç bir şekilde, her on yıl geçişinde, mutluluk seviyemiz hızlıca artmaya başlıyor ve seksenimize geldiğimizde yirmili yaşlardaki mutluluk seviyemizi yakalayabiliyoruz.
Zaman en kıymetli hazinemizdir ve onun değerini bilerek iyi kullanmamız gerekiyor.Bu hazineyi kullanırken de engelleri aşamıyorsak, en azından kendi gölgemizi aşmalı, mutlaka ayaklarımızı suya, bedenimizi toprağa, elimizi yeşile, gözümüzü maviye değdirebilmeli, doğadan uzaklaşmamalı, doğanın keyfini yaşarken ruhumuzu da dinlendirebilmeli, bir şekilde zamanı durdurabilmeli, şu an ve şimdide yaşamalı, anlık bile olsa doğada eriyip kaybolabilmeli; carpe diem yapabilmeliyiz…
“Carpe diem“, Latin edebiyatının ünlü ozanı Horatius’un bir dizesinde geçen “zamanın tadını çıkar, günü yakala, anı yaşa veya günü yaşa” gibi anlamlardaki özdeyişdir. Aynı şekilde “anı yakalamak” olarak da algılanabilir. Bu özdeyiş, aslında gelecek hakkında endişelenmek yerine yaşanılan anın değerine vurgulamak için yapılan bir uyarıdır. Gelecekte ne olacağı bilinmediğinden içinde bulunulan zamanın kıymetinin bilinmesi, yarına (geleceğe) mümkün olduğunca az güvenilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Yanlış algılanışının aksine, bu sözle anlatılmak istenen “geçmiş için kafa yorma, gelecek için plan yapma” değildir; “gününü gün etmek” hiç değildir; günü kurtar, boş ver gitsin demez. Aksine “günü yakala, anı yaşa” der ve yol gösterir; yaşamı hoyratça harcamamızı değil, zamanın kıymetini bilmemiz gerektiğini ifade eder. Yaşamı ele alış biçimini kökten değiştiren, yaşanılan anın önemini bildiren ve onu doğru kullanmayı salık veren bir görüştür. Bu nedenle geçmişi bugüne bulaştırmak veya gelecek hakkında endişelenmek yerine yaşanılan anın değerini vurgulamak için yapılan bir uyarı gibi algılamalı.
Hayatımızı değiştirmek, iyi, doğru ve güzele yönelmek için asla geç değildir. Bu bakış açısı bize, suçu yetersiz eğitim, kötü geçirilmiş çocukluk, sorunlu aile, işyeri problemleri, maddi zorluklar, adalet, haksızlık vb. gibi birçok kavrama bağlamak yerine kendimizle yüzleşip bu kısırdöngüden, tekrarlayan bu sarmaldan kurtulmayı, kendimizi tanıyıp farkına varmayı ve sorunu tespit edip çözüm aramayı tavsiye eder. Bu değişim ve gelişim için şimdiden daha iyi bir zaman olmadığını anlatır. Yani yarının ne olacağı bilinmediği için, içinde bulunulan zamanın kıymetinin bilin,mesi, yarına mümkün olduğunca az güvenilmesi gerektiği vurgusu zihne kazınmalı; şu an ve şimdi hayatımıza değer katmamız gerektiğini vurguladığı akılda tutulmalı. Dünden ders alın, yarını düşünün elbette ama en önemlisi bugünü, size verilen en önemli hazine olan zamanın kıymetini bilerek yaşayın..
İşlerimiz önce kendimizin sonra ailemizin önüne geçtiğinde artık çok geç olabilir. Hayat bir denge ve 24 saati iyi kullanabilenlerden olmak lazım. Anı yaşayan kişi yaşadığı her dakikaya, her saniyeye odaklıdır, yaptığı işe tam anlamıyla konsantredir. Hiç telaşlı değildir, en uygun hızda ve en verimli bir şekilde tamamlar işini. Onda yargılama, korku ve endişe yoktur, kabullenme durumu vardır. Sanki insanın önündeki tüm engeller ortadan kalkar, her şey başarması için ona yardım eder. Yaşadığı her saniyeden keyif alır, mutlu olur ve bu keyif doğayı, insanları, kokuları, renkleri, biçimleri ve çevresindeki ister insan, ister farklı bir şey olsun her şeyi anlamasını, algılamasını, yorumlamasını ve takdir etmesini sağlar.
Ünlü şairimiz Can Yücel’in de ifade ettiği gibi “Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.” Ünlü aktör Robin Williams’ın başrolde oynadığı unutulmaz Ölü Ozanlar Derneği filminde dile getirdiği “Sadece bir tane hayatınız var ve şimdi yapmayacaksınız da ölünce mi yapacaksınız?” ifadeleri ile anın değerinin bilinip ona göre hareket edilmesi gerektiği hayat rehberi olarak alınmalı, yaşanmalı. Son yıllarda yazdığı eserlerle dünya çapında haklı bir ün kazanan, çalışmaları Türkçeye çevrilerek ülkemizde de yayımlanan Robin Sharma’nın konuya yaklaşımı ise biraz daha farklı: “Anı yaşamak zihinde değil, kalpte olur…” Ünlü Romalı düşünür, devlet adamı ve edebiyatçı Seneca da şöyle der: “Hayatta en büyük engel, beklemektir. Daha sonra gelecek olan her şey bu belirsizliğin alanına girer ve bekler. O zaman şu andan itibaren anı yaşayın…”
Neden şimdi değil? Neden şimdi olmasın? Dün geçti, yarın henüz doğmadı! Bekleme, erteleme. Şimdi değilse ne zaman?
“Hepimiz bir gün bitkilere gübre, hayvanlara yem olacağız. Yaşadığın zamanı kavra ve anı dolu dolu yaşa. “