Cinsel Terapi
Cinsellik neredeyse her insan için hala hassas bir konudur ve hatta bazıları için bir tabudur. Kendi kısıtlamalarımız, utançlarımız, korkularımız ve edinilen yanlış bilgiler cinsel hayatımızı oldukça yoğun bir şekilde etkilemekte. Kısaca cinsel yaşamın dört silahşoru olan “ayıp, yasak, günah ve korkular” cinselliğin doya doya yaşanmasına engel oluyor. İnsanlar, yaşamlarının diğer alanlarında sınırsız bir şekilde hayal kurabiliyor, bunlardan suçluluk duymak akıllarına bile gelmiyor, bu hayallerin gerçeğe uygun olmasını da beklemiyorlar. Ama iş cinselliğe geldiğinde, yetişme çağlarından itibaren aşılanan cinsel değer yargılarıyla cinsel davranışlarımızı sınırlamaya yöneltiliyoruz. Bırakın cinsel davranışları gerçekleştirmeyi; bunları hayal etmek dahi zorlaşıyor. Neden bazı insanlar cinsellikten haz alırken ve cinsel anlamda mutluyken diğerleri mutsuzdur? Neden bir insan cinselliği yaşarken korku ve kaygı doluyken bir başkası inanç ve güvenle doludur? Neden bazıları ne denli isterse istesin cinsellikte baş aşağı yuvarlanır?
İnsan davranışı ve cinselliği, bedensel, psikolojik ve sosyal koşullardan etkilenir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), cinsel sağlığı; “cinsel açıdan fiziksel, psikososyal ve sosyokültürel olarak tam iyi olma hali ve bunun devamlılığı” olarak tanımlar. Cinsel işlev bozukluklarının kaynağında çoğunlukla özgüven eksikliği vardır. Özgüven yoksa cinsellikte tatmin azalır ve bu da ilişkiye zarar verir. Özgüvenin farkına varılmaması, cinselliğin olumlu yaşanması önündeki engellerden biridir. Performans anksiyetesi yani başaramama korkusu da özellikle özgüveninin farkında olmayan, cinsel bilgi ve deneyimi yeterli olmayan kişilerde yaşanan cinsel sorunun ardından ortaya çıkabilen bir durumdur.
Cinsel Terapi, ilişkide başarılı bir cinsel temasın yeniden oluşturulması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Cinsel hayatta problemlerin baş göstermesi genellikle kısır döngüye neden olur. Bir sonraki seferde tekrardan bir şeylerin yolunda “gitmemesini” bekleme durumu, gerilim ve baskı oluşmasına yol açar. ‘’Cinsel işlev bozukluklarından dolayı bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, cinsel çatışmaları çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak ve yeniden cinsel eğitim vermek için kullanılan tüm teknik ve yöntemlere cinsel terapi diyebiliriz’’.
Cinsel sorunlar, diğer tıbbi ve psikolojik sorunlar gibi tedavi edilebilir sağlık sorunlarıdır. Cinsel terapinin amacı da cinsel sorunların giderilmesi ve yeniden mutlu, tatmin edici bir cinsel yaşam oluşturulmasıdır. Uygun tedavi ile başarı oranları son derece yüksek olmasına rağmen kendiliğinden düzelme nadiren görülür. İddialı bir ifade vardır; cinsel işlev sorunu yoktur, iki kişinin iletişim sorunu vardır. İşte biz bu görüşe dayanarak diyoruz ki, iletişim sorunlarının ardından cinsel sorunlar gelebilir yani cinsel sorunlar çiftin ortak sorunudur. Bu nedenle erkekte veya kadındaki cinsel işlev bozukluğunun tedavisinde eşin sürece katılımı ve katkısı önemlidir.
Cinsel terapi sürecinde, edinilmesi sağlanan yeni bakış açısının gerçek cinsel hayata nasıl aktarılacağı konusunda danışanlara ‘’aşk oyunları’’ adı altında “ev ödevleri“ verilir. Danışanların özgün sorunlarına ve çiftlerin kişilik özelliklerine uygun aşk oyunlarına örnek olarak; vajinismusta vajinanın kasılmasını engelleyici kademeli ödevler, erken boşalmada, boşalma kontrolünü sağlayan ödevler, cinsel istek bozukluklarında ise isteği artırıcı ödevler vb. verilebilir. Çünkü danışanların cinsel sorunlarını analiz etmesi bu sorunlarını çözdükleri anlamına gelmez.
Cinsel terapinin amaçları, genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
- Cinsel performans baskısından kurtulma
- Korku ve utanç duygularının giderilmesi
- Kendi bedenini algılamanın düzeltilmesi ve iyileştirilmesi
- Kendi cinsel ihtiyaçlarına ilişkin anlayışın düzeltilmesi ve iyileştirilmesi
- Cinsellikte çift iletişiminin düzeltilmesi ve iyileştirilmesi
Unutulmamalıdır ki sorunlu cinsellik, hem kişiyi ve ilişkilerini yıpratmakta, hem de kişilerin toplumdaki görevlerini aksatmalarından dolayı toplumu olumsuz etkilemektedir.