Neden Evli Kalmayı Başaramıyoruz?
Evlilik, bir bakıma bilinçdışı travmaların çözümlenmek için tekrar yaşanmasıdır demiştim ‘Eş Seçimi’ makalemde. Ebeveynler, her ne kadar çocuklarının iyiliği için uğraşıyor olsalar da açık ya da gizli binlerce yolla, onların yalnızca bazı yanlarını onayladıkları mesajını verirler. Bunun sonucu olarak çocuklar, bazı duygu ve düşüncelerini benimseyemez, bir takım doğal davranışlarını bastırır, kimi yetenek ve becerilerini de yok saymak zorunda kalırlar. Böylece gerçekten yok olmayan, sadece bilinçlerinden gizlemiş oldukları yanları oluşur. Kısacası unuttuğumuzu sandığımız kayıtlar gerçek enerjisini yitirmeden bilinçaltımızda depolanırlar. Yani demem o ki ebeveynler çocukları üzerindeki en derin etkileri onlara modellik yaparak bırakırlar. Çocuklar ister ebeveynlerini model olarak kabullensinler, ister onlara karşı çıksınlar, erken dönemde yaşananların eş seçiminde önemli bir yeri olduğu inkar edilemez. Bilinçdışı evlilik adını verdiğimiz bu alan, karşılanmamış çocukluk ihtiyaçlarımızın ve doyurulmamış arzularımızın saklandığı bir depodur. Kişi, evlenirken kendisine, çocuklukta aldığı hasarı bilinçdışı bir biçimde gidermeye çalıştığını bilmeden bir eş seçer. Bu depo, aynı zamanda evlilik yaşamına dair gerginliklerin de gizli kaynağını oluşturur. Sağlıklı bir aile yaşantısı içerisinde büyümeyen çocuklarda hem kendilerine hem de dünyaya karşı güvensizlik gelişir ve neticesinde ileride iş yaşantısından evlilik yaşantısına kadar birçok alan etkilenebilir.
Bu bilinçdışı dünya ile yüzleşmeden ne neden evlendiğimizi ne de neden ayrıldığımızı anlamamız mümkün değil gibi.
Elbette ki herkesin hayalinde mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak vardır. Ancak evlenebilmek için kişinin birey olacak olgunluğa erişmesi ve ailesine olan bağımlılığından kurtulması gereklidir. Bunu başaramayan biri için evlilik ve anne-baba olma sorumluluğu ağır gelebilir.
Bu ağırlığın altında ezildikçe de duygular birbirine ifade edilememeye, beklenti ve ihtiyaçlar da anlaşılamamaya ve giderilememeye başlar. Bu nedenle pek çok kişi birlikteliklerinde zaman zaman sorunlar yaşar, yaşadığı sorunların sebeplerini bulamaz ve çıkmaza girebilir. Bu durum hem çifti umutsuzluğa düşürür hem de ilişkilerini sekteye uğratır, çiftler yorulur ve farkında olmadan birbirlerine ve ilişkilerine gereksiz yere zarar verebilir. İşte erkek ya da kadın, çiftin her ikisinin de karşılaştığı problemlerin nedeni, çiftin duygularını birbirine ifade edememeleri sonucu beklenti ve ihtiyaçların anlaşılamaması ve giderilememesidir. Sonuç ise kaçınılmaz olarak hüsran olacaktır.
Evliliklerde iletişim sorunları, aldatma, eşe şiddet uygulama, ekonomik nedenler, çocuklarla ilgili sorunlar, cinsel problemler, fikir ayrılıkları nedeniyle sürekli kavga etme, eşin ailesi ile anlaşamama, aşırı kıskançlık veya eşlerin birbirine yeteri kadar zaman ayıramaması evliliklerde en sık görülen sorunlar ve tartışma başlıklarıdır. Oysa sevgi, saygı, güven, yakınlık, mahremiyet ve cinsellik, eşleri bir arada tutan, evliliğin yürümesine yardımcı olan çok önemli unsurlardır. Olgun sevgi, koşulsuz olur ve eşlerin birbirine dikkat, kabul, takdir, şefkat sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanıması üzerinde yükselir. Bunlar sağlandığında evlilik; çocukluk yaralarının kanatıldığı bir arenaya değil, bu yaralara merhem olunabilen kutsal bir ilişkiye dönüşecektir.
Ünlü Psikiyatrist M. Zihni Sungur’un ifade ettiği gibi belki de ‘Aşk bir görme kusuru, evlilik ise bu kusurun tedavisidir.’
Unutmayınız ki kişi kendini tanımadıkça bütün eşler yanlış seçimdir!!!