Panik Atak, Yanlış Alarm Durumudur…
“Ben çok panik atağım” ya da “O panik atak biri”… gibi cümleleri etrafınızdan sıkça duymuşsunuzdur. Bu kadar çok duymanızın sebebini merak edip düşündünüz mü hiç?
Gerçekten çok mu yaygın yoksa sıkça yanlış mı kullanılmakta?
Korku, insan olmanın parçasıdır ve tehlike olduğunda bedeni hayatta tutmaya yönelik davranmaya zorlar. Bu nedenle çok korktuğumuz veya çok endişelendiğimiz anlarda vücudumuzda bazı değişiklikler olur. Kalbimiz deli gibi çarpar, daha hızlı nefes almaya başlarız, aldığımız nefes yetmiyormuş gibi gelir, terleriz, ağzımız kurur, ellerimiz, parmaklarımız uyuşur. Bir tehlikeyle karşılaştığımızda ortaya çıkan bu belirtiler, vücudumuzun bir alarm verme biçimidir ve bu alarm sonucunda da vücudumuz kendini, bulunduğu durumdan kaçmak için hazırlar. Gerçek bir tehlike olsun ya da olmasın, bir tehlikenin varlığına inanıldığı durumlarda da beden buna bazı yanıtlar verir.
İşte ortada gerçek bir tehlike yokken, zihnin; vücudun alarm vermeye ve kaçmak için kendini hazırlamaya başladığına inanmasına panik atak diyoruz. Yani aslında panik atak, yanlış alarmdır ve bu durum bedensel belirtilerin eşlik ettiği bir anksiyete atağıdır. Bu yanlış alarmda zihin için tehlike, vücudun kendisidir; panik atak geçiren biri o sırada kalp krizi geçirdiğini, akciğerlerinde bir problem olduğunu hatta bazen aklını kaçırdığını dahi düşünebilir ve bu belirtiler yarım saat-bir saat kadar sürebilir.
BEDENSEL BELİRTİLER
Panik atağın psikolojik bir hastalık olduğu gerçeği, bu belirtilerin gerçekten yaşanmadığı anlamına gelmez. Bir tehlike olduğu düşüncesi sonucu vücut kendini hazırlar, bu yüzden de kalp, kaçmak için gerekli kanı ve dolayısıyla oksijeni tüm vücuda daha hızlı ulaştırma gayretiyle daha hızlı ve güçlü bir şekilde atar. Yani kalp o esnada gerçekten çok hızlı çarptığı için kalp krizi geçirdiğini düşünür panik atak geçiren kişi. Atak sırasında ellerde ve vücutta oluşan uyuşmaların sebebi ise, daha fazla oksijenin akciğerlere ulaşmasına rağmen ortada gerçek bir tehlike olmaması nedeniyle vücudun bu kadar oksijene ihtiyaç duymamasıdır. Gerçek bir ihtiyaç olmadığı için de vücuda giren ekstra oksijene rağmen daha fazla düşünmeyi engellemek için beyine giden oksijen azaltılır, bu da baş dönmesi ve sersemliğe yol açar. Burada anlatılan ve kişinin yaşadığı bütün bedensel belirtiler gerçektir. Yanlış olan ise kişinin bu belirtilere yüklediği anlamdır yani algılama şekli ve DÜŞÜNCELERİdir.
PANİK ATAK NASIL ORTAYA ÇIKAR?
Elbette bazı stres verici yaşam olayları panik atak riskini arttırabilir. Bir yakının beklenmedik ölümü, ayrılık, taşınma, kişilerarası çatışmalar ilk ataktan önce görülebilir. Duygusal bir travma, aşırı kafein tüketme, alkol yoksunluğu, madde kullanımı gibi durumların sonrasında da ilk atak ortay çıkabilir. Ya da KENDİLİĞİNDEN de olabilir. Bilişsel Kuram’a göre, Panik Atak, bedensel belirtilerin yanlış yorumlanmasından kaynaklanır. Yani kalp çarpıntısını ‘kalp krizi geçiriyorum’, sersemliği ‘kontrolümü kaybediyorum’, uyuşmaları ‘ felç geçiriyorum şeklinde yorumlamalar panik atakları sürdürür. Bilişsel Kuram, aynı zamanda kişinin baş etme kapasitesine de vurgu yapar. Yani siz bununla başa çıkacağınıza ne kadar inanırsanız, kaygınız o kadar az olur.
TEDAVİ
Panik Atak tedavisinde en etkili yol psikoterapidir. En etkili psikoterapi yöntemi ise Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’dir. Tedaviyi planlarken hastaların beklentisi genelde ‘Beni bu ataklardan kurtarın’, ‘Artık hiç kaygı duymak istemiyorum’ vb. yönündedir. Biz terapistler için ise ‘sıfır kaygı’ya ulaşmak bir hedef olamaz çünkü bu mantıklı değildir, üstelik terapiye olan inancın sarsılmasına neden olabilir. Terapideki asıl amaç, yaşam kalitesini düşüren abartılı kaygıyı kontrol etmektir. Çünkü panik atak geçiren biri, artık toplu taşıma araçlarını kullanamamaya, hastaneden uzak yerlerde bulunamamaya, egzersizlerden, cinsel yaşamdan, herhangi bir aktiviteden uzak kalmaya başlamıştır. Kişinin ataktan önce yapabildiklerini, ataktan sonra da yapabilecek hale gelmesi hedeflerimizdendir.
PANİK BOZUKLUK
Ataklar devam ederse ve sürekli “tekrar olacak” korkusu başladıysa, kişi ataklardan kurtulmak için ya da atak gelmesin diye artık topluluklardan kaçınıyorsa, doktor önerisi olduğu halde ilaç kullanmak istemiyorsa, spordan, cinsel ilişkiden uzak durmaya çabalıyorsa, sağlık merkezlerinden uzak yerlerde bulunduğunda kaygı seviyesi artıyorsa bu duruma artık Panik Bozukluk adını vermekteyiz. Her iki durumda da kişilerin yaşam kalitelerinde ciddi bir azalma olmaktadır. Bilinmelidir ki uygun terapi ve terapist ile bu atakların üstesinden gelmek mümkündür. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’nin bu konuda işlevselliği son derece sistemli çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Sonuç olarak “Bu seferki atak çok farklı, hastaneye gitmem gerek”, “Diğerleri gibi değil, ölüyorum” gibi düşüncelerin sizi esir almasına ve hastaneye sürüklemesine izin vermeyin ve en kısa sürede bir uzmandan yardım almayı deneyin. Çaresiz olmadığınızı göreceksiniz.